Web sitemizdeki yazılı içerikler ve olgu örnekleri Prof. Dr. Mehmet Bartu Sarısözen`e aittir. İzinsiz Kullanılmamalıdır.

Türkiye'de Gelişimsel Kalça Displazisi.

PROF. DR. MEHMET BARTU SARISÖZEN

Ülkemiz GKD'nin nispeten sık görüldüğü ülkelerdendir. Geleneksel olarak uzak doğu ve Afrika'da GKD çok nadir görülen bir sorun olmasına karşın dünyanın geri kalan coğrafyalarında sıklığı değişmekle beraber bebek ve çocuk kalçasını ilgilendiren en önemli ve güncelliğini koruyan sorun budur. Özellikle ultrasonografinin tanı yöntemi olarak kullanılmaya başladığı son 15 yılda GKD hastalarının da profili oldukça değişmiştir. Daha önceleri ancak muayene sırasında veya düz röntgenografi ile yerinden kaymış veya çıkık kalçalar tanınabilirken, ultrasonografi ile son derece güzel yuvasında olan ancak gelişmesi geri kalçaları da tanımak, böylece erken tedavi edebilmek olanaklı hale gelmiştir. Bunun doğal sonucu hasta grubunun yaş ortalamasının giderek küçülmesidir. GKD tedavisi konusunda, diğer gelişmiş ülkeler yanında hatırı sayılır bir tecrübe ve bilgi birikimine sahip olan ülkemizde ortopedistler giderek daha erken bebeklik dönemlerinde yakalanan GKD hastaları ile ilgilenmeye başlamışlardır.

 

Peki yalnız gelişme geriliği olan ve yerinde bir kalça mutlaka tedavi edilmeli midir? Kesinlikle evet. GKD'ni denizdeki bir buzdağına benzetirsek, suyun üstündeki görünür kısım kısalık, cilt kıvrımlarında eşitsizlik (pli asimetrisi) veya yürüme çağından sonra aksama gibi bariz bulgular veren çıkık kalçaya benzer. Sadece gelişme geriliği olan yerindeki kalçalar ise suyun altındaki asıl büyük kısım gibi GKD hastalarının dışardan bir bulgu vermeyen çoğunluğunu oluşturur. Tüm çocukluk çağı boyunca hiçbir bulgu vermeyecek olan bu kalçalar, genç erişkinlik döneminde kalçanın zamansız erken aşınması (kireçlenme = osteoartrit) ile ağrımaya başlar. Eklemlerin bu tür aşınma süreci ne yazık ki geri döndürülebilir değildir ve daima ilerler. Sonuçta kireçlenme çok ağrılı bir kalça eklemine yol açtığında total kalça protezi gibi büyük ve hastanın yaşıyla kıyaslandığında çok zamansız bir cerrahi girişimi gerekli kılar. Total kalça protezi ağrı, hareket kısıtlılığı gibi sorunları ortadan kaldırmada çok başarılı bir yöntem olmasına karşın temelde yaşlı hastaların öncelikli tedavisidir. Yirmili veya otuzlu yaşlarındaki bir bireyin doğal kalça yapısını ortadan kaldırarak bir protez ile yerini doldurmak erişkin hayatının başında bireyi giderek ilerde daha büyüyen, sorunlu ve komplike cerrahi girişimlere mahkum kılar. GKD'nin ülkemizdeki sıklığı 1000 canlı doğumda 5 bebekten daha az değildir. Son yıllarda Türkiye'de yıllık canlı doğum sayısının 1.300.000 dolaylarında olduğu düşünülürse bir yılda beklenen yeni olgu sayısı ortalama 6.000'den daha az olmamalıdır. Yıllık beklenen yeni bebek sayısına zaten GKD tanısı almış olan bebekler, tedavi edilmekte olan bebek ve çocuklar, tedavilerindeki sorunlar veya gecikmeler nedeniyle daha ileri yaşta olan çocuklar ve ergenler, ve nihayet erişkin çağa ulaşmış ancak hala sorunu devam eden ve tedavi gerektiren hastalar da eklendiğinde bu sorunun neden ülkemiz için önemli olduğu ortaya çıkar. Tüm bu nedenlerle henüz 1-1.5 aylık bir bebekken tanısı konabilecek ve çok düşük maliyetli, basit ve uygulaması kolay yöntemlerle tedavi edilebilecek bu sorunun erken tanısı ulusal bir yaklaşım gerektirir. Sağlık Bakanlığı bu gerekliliği saptayarak 2010 yılından itibaren çalışmalara başlamıştır. Ülkemizde Çocuk Ortopedisi ile ilgilenen akademisyen hekimlerden bir grup ve Sağlık Bakanlığının ortak çalışması ve desteği ile Türkiye'de bir "Tarama Programı" oluşturulmuştur. Yaklaşık 2013 yılından beri uygulanmakta olan bu programın amacı GKD açısından riskli olan bebekleri saptamak ve onları ultrasonografiye yönlendirmektir.